Category Archives: kalpyatkınlıkları

Anne Carson – Kendime Not

Anne Carson, çok sevdiğim bir şair, yazar, düşünür. Dönüp dönüp okuyup her seferinde ayrı bir tat ve keyif alıyorum ve ona dönmekten hiç vazgeçemiyorum. Bu sebeple kaydı olsun istedim. Okuduğum kitaplarından bir takım alıntılar yaptım. Söz konusu alıntılar kitaplarındaki en sevdiğim yerler mi? Altını çizip işaretlediğim yerler ancak her okuduğumda da yazdıklarının başka yerlerine çekildiğimden “en sevdiğim” demem doğru olmaz. Yine bütün işaretlediğim yerleri buraya almam mümkün olmadığımdan bir rastlantısallık da söz konusu. Biraz gözümü kapayıp parmağımın denk geldiği yeri buraya geçirmişim gibi.

“dışarı baktı. Dünya kara ve yumru yumruydu. Soğumuş lavın parlak sicimleri her yöne uzanıyordu duran arabanın etrafında. Volkanik kayaların çoğu bazalttır. Siyah ve blok halindeyse içinde az miktarda silis var demektir (Britannica Ansiklopedisi). İçinde az miktarda silis var, dedi Geryon arabadan inerken. Sonra kaya onu susturdu. Her yana doğru akıyordu katran katran üstü bomboştu sadece plakalar arasından kayadan kayaya atlayan siyahımsı tek bir divane ışık birimi vardı kayıp bir akrabasının arar gibi. Geryon dışarı çıkmak için ayağını yere koydu.” (s.70) XX. AA

“… O yıldızların hiçbiri aslında orada değil mi diyeceksin bana?Bazıları orada ama bazıları on bin yıl önce yandı bitti. Buna inanmıyorum Nasıl inanmazsın, kanıtlanmış bir gerçek bu. Ama onları görebiliyorum. Anılarını görüyorsun. … Yine de inanmıyorum. Birisi yıldıza dokunup yanmasın görelim. Parmağını  uzatsın Anı yanığı! desin o zaman inanırım. …” (s. 72) XXI. Anı Yanığı

“… Geryon dördüncü sınıftayken bir keresinde bütün sınıf Churchill Nehri’nin yukarısındaki şelalelerde yeni yakalanmış bir çift beyaz balina görmeye gitmişti. O günden sonra geceleri yatağına yattığında balinaları düşünürdü gözleri açık kuyrukları duvara değerek aysız havuzda yüzmelerini- kendisi kadar canlıydılar zamanın korkunç bayırının kendi taraflarındaki yamaçlarında. Zaman neyden yapılmıştır? dedi Geryon aniden ona şaşkın şaşkın bakan sarısakala dönerek. Zaman hiçbir şeyden yapılmamıştır. Bir soyutlamadır. Sadece harekete yüklediğimiz bir anlamdır. Ama ne demek istediğini – saatine baktı- anlıyorum.” (s. 98) XXIX. Bayırlar

“…Hiçbir şeye sadakati yok kocamın. Peki neden sevdim onu gençkızlığımdan orta yaşıma ve boşanma ilamı neden geldi postayla? Güzellik. Büyük bir sır değil. Utanmıyorum onu güzelliği için sevdiğimi söylemeye. Yine severdim. yakınıma gelse. Güzellik ikna eder. Bilirsin güzellik seksi mümkün kılar. Seksi seks yapan güzelliktir. Bunu anlayacak biri varsa o da sensin – neyse geçelim. …” (s. 13) II. Ama İthafın Münasibi Şahitler…

“Bilginin içinde. Kadını aradı. Her yerde aradı onu. Çıplaklığında hayal gücünün. Kederde. Tilki inlerinde. Kış sonu ormanın derinliklerinde kırpışırken geyikler.

Geyikleri yok edeceğini biliyordu.

Onu bekaretinde aradı bekaretinin her yerinde (yıpranmış ve kaçak) tepeden tırnağa küçük dokuma tezgahlarında ve beyazımsı yeşilde ve ürpertide. Dua kitabının ayracında aradı onu. Pamuk satenin solmuş kara kokusunda. Dakiklikte. …” (s. 61) XIII. Degas’ın Monoprinti Arkadan…

“… Sanki bütün bir kadın cinsi dile gelmez şeylerin bir çeşit kolektif kötü hafızasıymış gibi, ataerkil düzen, tıpkı iyi niyetli bir psikanalist gibi, bu kötü sesleri politik olarak uygun kaplara yönlendirme sorumluluğu üstlenmeyi kendi terapisi olarak görüyor…” (s.19) Sesin Cinsiyeti

“, Marcel’in hisleri, Albertine’i kendi evine hapseder hapsetmez değişir. İlk başta onu çeken Albertine’in özgürlüğü, rüzgarın giysileri şişirme şekliydi. Bu cazibe artık yerini bir ennui (kasvet) hissine bırakır. Albertine, Marcel’in sözleriyle ‘bunaltıcı bir köleye’ dönüşür.” (s. 22)/17.

“Aslında bitkiler uyumaz. Yalan da söylemezler, hatta blöf bile yapamazlar. Ama, bakın, cinsel organlarını gösterirler.” (s.31)/26.

“Albertine’in tamamen sahip olunmaktan kaçınabilmesini sağlayan dört yol var beşinci ciltte: uyumak, yalan söylemek, lezbiyen olmak, ya da ölü olmak.” (s. 58)/ 53.

“Marcel’in sevdiği insanlar hareket halindedir. Mesela Albertine -hep bisiklete, trene, arabaya, ata atlamış halde, ya da pencerede fırlayarak biryerlere seğirtir; mesela Marcel’in annesi – hep ona iyi geceler öpücüğü vermek için merdivenleri tırmanır; mesela büyükannesi – her akşam, bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken bile, sağlıklı yaşam yürüyüşünü yapmak için bahçeyi bir aşağı bir yukarı adımlar; ya da arkadaşı Robert Saint Loup – onu da ilk defa gördüğümüzde masasına büzülmüş, titreyen Marcel’e palto bulmak için, bankonun üzerinde aranmaktadır. Marcel tüm bu kinetik hareketliliğim hareketsiz merkezidir, Zenon’un ikinci paradoksundaki, yaydan çıkan ama hareket etmediği için hedefine hiçbir zaman varamayan ok gibidir. …” (s. 71)/ek 17, Zenon’un ikinci paradoksu hakkında